Küresel enerji sahnesi, bağımsızlık masallarıyla maliyetlerin kesiştiği bir kavşak olarak karşımızı çıkıyor. Avrupa, yıllarca Rus gazının düşük maliyetiyle sanayi çarklarını döndürdü, milyonlarca haneyi ısıttı. Almanya’dan İtalya’ya, Rus boru hatları enerji güvenliğinin belkemiğiydi. Ancak Ukrayna’daki savaş, bu bağımlılığı acımasızca sorgulattı. Rus gazının vanaları kapanır mı korkusu, Avrupa’yı yeni arayışlara itti. Çözüm olarak öne çıkan Amerikan LNG’si, bağımsızlık vaadiyle pazarlanırken, yüksek maliyetiyle göze çarpıyor. ABD, özellikle Almanya gibi sanayi devlerini, Rus gazının uygun fiyatlı konforunu terk etmeye ve kendi LNG’sini almaya zorladı. Rus gazı metreküp başına 200-250 dolar civarındayken, Amerikan LNG’si sıvılaştırma, transatlantik nakliye ve yeniden gazlaştırma masraflarıyla 2-3 kat pahalı: Metreküp başına 500-750 dolara kadar çıkıyor. Bu maliyet, LNG santrallerinin devreye alınması ve okyanus ötesi lojistiğin karmaşıklığıyla daha da şişiyor. Şimdi Türkiye, bu dönüşüm dalgasına katılıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın duyurduğu, BOTAŞ ile İsviçre merkezli Mercuria arasındaki 20 yıllık, 70 milyar metreküplük LNG anlaşması, Türkiye’nin enerji politikasında radikal bir yön değişikliğine işaret ediyor. Ancak bu hamle, “enerji bağımsızlığı” olarak açıklansa bile, arkasında ciddi ekonomik ve stratejik soru işaretleri barındırıyor. Zira bu gazın büyük kısmı, ABD’nin Teksas’taki terminallerinden yola çıkıyor ve faturası, Rus gazına kıyasla çok daha kabarık.

Türkiye’nin enerji portföyünde Rusya, hâlâ ağır bir aktör. Türk Akımı ve Mavi Akım hatlarıyla gelen doğalgaz, yıllık talebin yaklaşık yüzde 40’ını, yani 22-25 milyar metreküpü karşılıyor. Boru hattı gazının avantajı net: Metreküp başına 200-250 dolar gibi rekabetçi bir maliyet. Buna karşılık, Mercuria’nın 2026’dan itibaren sağlayacağı LNG, sıvılaştırma, transatlantik nakliye ve yeniden gazlaştırma süreçleriyle metreküp başına 300-380 dolara mal olacak. Bu, Türkiye’nin doğalgaz tüketiminin yüzde 6’sını, yani yıllık 4 milyar metreküp gazı, küresel bir enerji devi olan Mercuria üzerinden temin edeceği anlamına geliyor. Mercuria, ABD’nin LNG ihracatında lider tesislerinden Cheniere gibi terminallerle yakın iş birliği içinde. ABD, bugün 90 milyon tonluk kapasitesiyle dünyanın en büyük LNG ihracatçısı; 2030’a kadar bu rakamın 150 milyon tona ulaşması bekleniyor. Türkiye’ye ulaşacak LNG’nin önemli bir kısmının Amerikan kaynaklı olacağı neredeyse kesin. Ancak bu, yıllık enerji faturamıza 1-1,5 milyar dolarlık ek yük bindirecek. Soru şu: Bu ağır fatura, jeopolitik bağımsızlığın bedeli olarak makul mü?

Bağımsızlık söylemi, kulağa hoş gelse de, gerçekler o kadar romantik değil. Rus gazına bağımlılığı azaltmak, Türkiye’nin enerji güvenliğini güçlendirme stratejisinin bir parçası. Ukrayna’daki savaş, Rus gazının güvenilirliğini sorgulattı; Avrupa’da boru hatlarının kapanma riski, Türkiye’yi de benzer bir tehditle yüz yüze bıraktı. Mercuria anlaşması, bu riski dağıtmak için atılmış bir adım. Ancak Amerikan LNG’si, Rus gazının yerini doldururken, maliyet avantajını yok ediyor. Dahası, bu geçiş, Türkiye’yi bir başka süper gücün, ABD’nin enerji ağına daha sıkı bağlayabilir. Nitekim Kremlin’in bu konudaki yorumu dikkat çekici: “Trump, dünyanın Amerikan petrol ve doğalgazını daha yüksek fiyatlarla satın almasını sağlamaya çalışan bir iş adamı.” Bu ifade, ABD’nin LNG ihracatını sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir araç olarak kullandığını ortaya koyuyor. Mercuria gibi küresel oyuncular, piyasada esneklik sağlasa da, LNG’nin fiyat dalgalanmaları ve lojistik maliyetleri, uzun vadede ekonomik baskıyı artırabilir. Yüksek enflasyonla mücadele eden Türkiye’de, bu ek maliyetlerin tüketiciye yansımaması için devlet sübvansiyonları devreye girse bile, bütçe üzerindeki yük kaçınılmaz.

Bu anlaşmanın bir diğer boyutu, Türkiye’nin bölgesel enerji merkezi olma hedefi. Marmara’daki yüzer LNG terminalleri (FSRU’lar) ve yeni açılacak Saros FSRU, Türkiye’yi Avrupa’ya gaz aktaran bir köprü haline getirebilir. Amerikan LNG’si, Türk terminallerinde gaz haline dönüp Bulgaristan’a, Yunanistan’a, belki daha ötesine ulaşabilir. Ancak bu vizyon, küresel LNG piyasasının belirsizlikleriyle gölgeleniyor. 2026’dan itibaren ABD ve Katar’dan gelecek yeni arz, fiyatları metreküp başına 280 dolara çekebilir; ama Asya’daki talep patlaması, bu iyimserliği boşa çıkarabilir.

Türkiye, enerji satranç tahtasında önemli bir hamle yapıyor. Rus gazına bağımlılığı azaltmak, bölgesel bir enerji merkezi olma yolunda ilerlemek, stratejik açıdan mantıklı. Ancak Amerikan LNG’sine geçiş, bağımsızlık değil, yeni bir bağımlılık riski taşıyor. Daha pahalı gaz, ekonomik yükü ağırlaştırırken, jeopolitik manevralar Türkiye’yi ABD’nin enerji ağına daha sıkı bağlıyor. Bu hamle, bir özgürlük hikâyesinden çok, küresel güçlerin yeni bir paylaşım oyunu gibi görünüyor. Türkiye’nin bu çok denklemli oyunda kazanması, maliyetleri ve riskleri ne kadar ustalıkla yöneteceğine bağlı.